kendimce... kendimden... yazabildiğim kadarıyla... aklıma takılanlar...

29 Mart 2011 Salı

bir kız...

  Uzun ve yorucu bir günün ardından evdeyim. Beni bu kadar yoran şehre penceremden tekrar bakıyorum. Herkes kendi halinde, bazı evlerin ışığı açık, bazı evlerin pencereleri. Hava sıcak, kimileriyse balkonlara doluşmuş. Bense şehirden öcümü alırcasına etrafı seyrediyorum.
  Bir ev, bir oda, bir pencere...
  Farkında olmadan birkaç dakikadır karşıdaki eve baktığımı anladım. Gözüm takılmıştı. Bir kız oturmuş öylece karşısına bakıyordu. Önce karşısında biri olduğunu düşündüm, sonra o kıpırtısız halinden evde kızdan başkası olmadığını anladım. Televizyon koltuğuna benzer bir koltukta oturuyordu. Belli belirsiz görünen dumandan bir sigaranın yandığı belli oluyordu. Koltuğun önünde masanın üstündeki küllüğü dolduran izmaritlerden da kızın epeydir orada olduğu da anlaşılıyordu. Kızın bir sorunu olduğu başından beri fark ediliyordu.
  O kızı seyrederken kendi yorgunluğumu unutmuş acaba ne yaşamış onu düşünüyor, bir yandan da onun için üzülüyordum. Bir süre sonra kız masanın üzerinde duran telefona yöneldi. Galiba saate bakmıştı, üzgün tavrıyla tekrar telefonu masanın üstüne koydu. İçeri geçip üzerimi değiştirdim. Ama aklım kızda kalmıştı. Tekrar pencere kenarına geldim. Işığım kapalıydı, beni kimse göremiyordu.
  Kız hala aynı yerde duruyor, hala o donuklukla karşısına bakıyordu. Sonra aniden telefona yöneldi. Belli ki beklediği telefon gelmişti. Açtı. Ses gelmiyordu ama çok hararetli bir şeyler konuştuğu her halinden belli oluyordu. Hatta bir ara ses bana kadar bile geldi. Ağlıyordu. Bağıra bağıra ağlıyordu. Elindeki telefonu olanca hızıyla, bir süredir donuk donuk baktığı duvara doğru fırlattı... Tüm şehir sessizliğe gömüldü. Kız oturduğu koltuğa kıvrılmış, ağlıyordu.
  Ne olmuştu? Neler yaşanmıştı? Telefonda konuştuğu kimdi? Sevgilisi miydi, yoksa kocası mı? Yoksa evden kaçtığı için kızgın olan babası mıydı? Yoksa abisi miydi onun peşindeki? Kim bilir?

24 Mart 2011 Perşembe

kısır döngü...

  Yaşananlar, dünyanın hali beni hayattan koparıyor. Hayatı anlamsızlaştırıyor. Hep aynılık hissi. Dünya hep aynı hesapların peşinde koşan insanlarla, hep aynı dramı yaşayan mazlumlarla örtülü sanki. Hep ayıu senaryo oynanıyor, biz de hep seyreden oluyoruz. Bir yanda Libya, Bahreyn,Yemen, Suudi Arabistan, Suriye, bir yandaysa bitmek bilmeyen türban ve özgürlükler kıskacında Türkiye...
  Bildik senaryoları ayrı gibi önümüze koyamaya çalışıyorlar, bunu yaparken de hem görsel hem de işitsel medyayı buna çok güzel alet ediyorlar. Hani derler ya "delinin biri kuyuya bir taş atmış, 40 akıllı çıkaramamış" durum o misal. Her şeyi tartışalım edasıyla televizyona çıkıyorlar koca koca insanlar. Tamam tartışında bir bakın neyi tartışıyorsunuz, neye hizmet ediyorsunuz!
  Bizi hep seyirci zannedenler az sesimiz çıktığı zaman da bizi alt etmeye çalışıyorlar. Şu da bir gerçek ki o sesi çıkardığımız zaman yanımızda kimse kalmıyor. Biz Don Kişot, onlar yel değirmeni.
  Bu olanlarla birlikte, gazetecilerin tutuklanması olayı da var. Bu olaya da her açıdan bakılıyor, özellikle gazetecilere özgürlük açısından. Evet, haklılar, tabi ki gazeteci tutuklanmamalı, ama şu da unutulmamalı bu medya "ıslak imza" davasında nasıl sahte imza atılabileceğinin etütünü verdi. Sonra o imza gerçek çıkınca da mahçup duruma düştüler! Genelkurmay başkanı kağıt parçası diye yalanladı, bunu da bizi inandırmaya çalıştılar. "korkmayın, bu lav boş" diyen genelkurmay başkanını televizyon artisti yaptılar. Ama sonrasında bu acele hareketleri karşısında utandılar, çünkü yargı yine haklıydı.
  Bekleyelim görelim tüm olanları. Ama bu kısır döngü altında, herşey kabak tadı vermeye başladı. Bende de bir bezginlik. Seçime kadar yine yalanlar, atışmalar, tartışmalar dönecek, sonrası herşey unutulacak. Dünyaysa başka bir alem...

10 Mart 2011 Perşembe

yine yeniden...

  Ayrı kaldık, ayrı düştük bir zaman. Giderken söylemedin de neden ayrıldın, neden gittin? Gitmiştin, bildiğim sadece buydu. Bana sırtını dönerek gitmiştin. Arkandan bakakaldım. Dur diyecek gücüm de yoktu. Sesim kısılmış, yokluğun hayatı dondurmuş...
  Kapatmıştın tüm pencerelerini, tüm perdelerini... Yüzünü karanlığa dönmüş, gölgeni bile benden saklamıştın. Olsun... Umut beslemek zaten böyle bir şey değil midir? Ben yine bana geleceğini, yeniden beraber olabileceğimizi düşündüm. Umutluydum. Ardında kalan tek şeydi o. Belki bana arkadaş, belki acıyı katmerleyen...
  Geldin mi şimdi? Bilmiyorum. Gidişin de hani sebepsizdi ya o yüzden bilmiyorum. Ben bekliyorum. Gün gelir, zaman gelişini gösterir. İşte onu bekliyorum...