kendimce... kendimden... yazabildiğim kadarıyla... aklıma takılanlar...

29 Ocak 2012 Pazar

belirsizlik...


  hayat garip. ne zaman ne olacağı belli değil. bir gün çok üzülürsün, bakarsın sonrasında çok mutlu olursun. bazen çok gülersin, sonrasında çok üzülürsün. ne olacağı hiç belli değil. biz sadece günü yaşamaya çalışıyoruz...

  ne olacağını bilememek insanı tedirgin ediyor. iyi bir şeyi de beklesek, kötü bir şeyi de beklesek huzursuz oluyoruz. beklenen zaman, beklenen kişi, beklenen olay bir an önce gelsin istiyoruz. olsun ne olcaksa. güleceksek de ağlayacaksak da bir an önce olsun, bitsin istiyoruz. beklemek tedirgin ediyor insanı...

  geçmişime baktığım zaman çok kötü zamanlarım oldu demeyeceğim. zor olaylar olsa da şükür buradayım, yaşıyorum demek beni her zaman güçlü yapmıştır. zor zamanları geride bırakmanın sevinci de ayrı bi duygu. hayatım Allah'ın kudretiyle evrilip çevrilmekte. oysa neler istemiştim. şimdi neler var elimde. iyi mi kötü mü bilmiyorum ama hep deriz ya hayırlısı böyleymiş...

  şimdi tekrar bir belirsizliğin içindeyim. ne olacak, ne bitecek hiç bir fikrim yok. güzel bir şey olcak gibi olsa da yine de korkuyorum. elimden sadece dua etmek geliyor. hani bir söz var ya " görelim mevlam neyler, neylerse güzel eyler"...

24 Ocak 2012 Salı

insan ve değişim...

  zaman hızla ilerlerken, herşey değişiyor, dünya küçülüyor. hal böyleyken biz çağın getirdiklerine karşı koyamıyoruz. bir sokak ötemiz ya da yan komşumuz kadar yakın artık dünya. önceden köyünden ya da kasabandan çıkmasan belki masumluğunu korurdun ama şimdi bu olay hiç de kolay değil. her tarafı saran iletişim ağları bizi çok derinden etkilemektedir. "bana ne olup bitenden, ben işime bakarım." diyemiyoruz...

  çağımız, gittikçe küçülen dünyada bizi tek tip insana dönüştürmenin planlarını yapıyor. yani aynı şeyleri giyen, aynı şeyleri yiyen ve içen, aynı şeyleri düşünen insan oluşturmaya çalışıyor. bunu başarmıyor da diyemeyiz. çünkü artık nasıl küçük bir köyde yaşayan insanlar birbirinden etkileniyorsa dünya da o köy gibi insanları etkilemeye başladı. ve dünya köye dönüyor...

  gazetelerde okuyoruz ya da televizyondan izliyoruz gökdelenlerin arasında kalan evini satmamakta ısrar eden insanları. bize göre delilik ama o insanlar kendileri olmaktan vazgeçmiyorlar. kendi yaşantılarını diğer insanlara göre şekillendirmiyorlar ya da bunun için çabalıyorlar. aynı bunun gibi ben de diğer insanlara inat değişiyorum. onlara benzememek için elimden geleni yapıyorum. çünkü ben, ben olmak istiyorum, onlar değil. çağın getirdiği şeylere çok da kolay karşı koyamıyorsun, sen de bazen içinde buluyorsun kendini. ama ısrarla ben olmaya çalışırsan başarırsın...

  peki neden "ben"? eğer ben diğe bir şey olmasaydı hepimiz herhangi bir çiçek ya da hayvan türünden farkımız olmazdı. aynı şeyleri yapmak, aynı şeylerden hoşlanmak ya da nefret etmek biz insanlara yakışan bir şey değil. insana kalıp biçilmez. bırakın herkes kendisi olmaya çalışsın...

21 Ocak 2012 Cumartesi

internet, sevgisizlik ve çocuklar...

  internet, çağımızın kaçınılmaz gerçeğidir. artık internet her yerde, evlerde, okullarda, kafelerde, restoranlarda... her maddenin kullanma biçimine göre iyi ve kötü yanları vardır. kimi bıçakla domates doğrar kimi de bir insanın canına kıyar. biraz trajikomik bir durum ama bildiğimiz damacanayı bile farklı amaç için kullanırsak o damacana bile kötü bir unsur olabilir. aynı bunlar gibi internet güzel amaçlar için de kullanılıyor, kötü amaçlar için de. sınırsız bir iyi, kötü sentezi var internette. iyiliğin de sınırı yok, kötülüğün de...

   internet bu kadar hayatımıza girdikten sonra eve internet almamak da çözüm değil. evde internet olmazsa internete ulaşmak çok da zor değil. o yüzden internetle nasıl güzel bir hayat sürmeliyiz bunları araştırmamız, bunun için neler yapabiliriz, bunun çabasını taşımalıyız. biz ergenler bir yere kadar ne yaptığımıza az çok hakim olsak da, çocuklarımız hiç de öyle değil. o masum çocuklar internetin en savunmasız bireyleri. onları korumaksa bizlere ve onların ebeveynlerine düşüyor...

   internette çocuklar genelde oyun oynasa da bazen farklı yolları da merak etmektedirler. bunların başında da cinsel içerikli siteler ve sohbet siteleri geliyor. cinsel içerikli siteler üzerinde pek durmayacağım ama sohbet sitelerine girme sebepleri ile cinsel içerikli sitelere girmelerinin aynı sebeplerle çocukların ilgi alanına girdiğini düşünüyorum. 11-12 yaşındaki çocuklar neden internette sohbet etme ihtiyacı duyar? çünkü, hiç anlaşılmadıklarını düşünürler. ergenliğin başlarındaki bu yaştaki çocuklar sığınacak bir liman, kendilerini biraz dinleyen, hak veren birini ararlar. ve bunu yaparlarken kendi yaşıtlarıyla değil, kendinden büyüklerle konuşma ihtiyacı duyarlar. çünkü, onları daha iyi anlayacaklarını düşünürler. 25-30 yaşındaki bir erkek 11-12 yaşındaki bir kızla sohbet etmeyi istemez. çünkü farklı istekleri olan 2 insandır onlar. çocuk da bunu bildiği için yaşıyla ilgili yalan söyler. çünkü, böylece o insan onunla konuşacak, onun dertlerini sıkıntılarını dinleyecek...

   ergenlik çağındaki çocuklar bir an önce büyümek isterler. bu durum bende de vardı. çünkü, çocuk bir an önce büyüyüp dertlerinden, sıkıntılarından kurtulmak ister. 11-12 yaşındaki bir çocuğu internette sohbet etmesinin asıl sebebi sevgisizliktir. eğer annesinin ya da babasının onu sevdiğini düşünse başkasıyla değil ebeveynleriyle dertleşmek isterler. burada ebeveynlere çok büyük görev düşüyor. yani interneti kapatmak ya da şöyle, böyle yapma demeden önce onu ne kadar sevdiğimizi göstermeliyiz. sevgi herşeyin ilacıdır. ona biraz daha ilgi gösterip dertlerini dinlersek çocuk da bu yollara başvurmaz.

   son olarak çocuklarımız eğer sohbet sitelerinde gezinmeye başladıysa kendimize şu soruları sormamız gerek: biz yeterince sevgimizi çocuğumuza göstermiyormuyuz? biz acaba çocuğumuzu ihmal mi ettik? eğer interneti kapatır ya da üyeliklerini bitirirseniz hem çocuğunuza zarar vermiş olursunuz hem de başınızı kuma gömmekten başka bir şey yapmamış olursunuz...