kendimce... kendimden... yazabildiğim kadarıyla... aklıma takılanlar...

28 Şubat 2011 Pazartesi

Yaralarım...

Daha çok küçükken tanıştım onunla. İlk başlarda koltuktan düştüğümde hissettim onu. “Artık ben burdayım” diyordu. Ne olduğunu başlarda anlamadım, o kadar küçüktüm. Sadece biraz canım yanıyordu, sonra unutuyordum. Ben büyüdüm ama o değişmedi. Sokak aralarında koştururken çıktı bu sefer karşıma. Ne zaman yaramazlık yapsam hemen yanımda görürdüm onu. Sorardım niye geldin  diye. O ise bir derviş edasıyla “yaramazlık yaptın, ben o yüzden senin yanına geldim. Eğer uslu dursaydın gelmezdim.” Diyordu. Bazen küçük bir sıyırık olarak karşımdaydı, bazense aylarca iyileşmesini beklediğim  bir yaraydı o.
Yıllar geçti, ben daha da büyüdüm, hem uslandım da. Küçükken anlaşma yapmıştık “yaramazlık yapmazsan ben de senin yanına gelmem.” Diye, işte o yüzden daha rahat hissediyordum kendimi. Artık onu görmeyecektim. Yanılmışım. Ben nasıl uslandımsa o da değişmiş. Başka biri olmuş. Bir gün içimde bir acı hissettim. Düşmemiştim, hiç kanayan yerim de yoktu. Bu acının neden olduğunu anlamıyorken onu gördüm. Yanımda öylece duruyordu. Yüzüne kızgınca bakıp “neden buradasın?” diye sordum. Başı önünde, soruma da hiç cevap vermeden duruyordu.
“Hadi küçükken yaramazlık yaptım da geldin yara, şimdi niye buradasın?” şimdiki görevi de bu. Sebep yok ama acı var. Kanayan diz yok ama kalp yarası var…

23 Şubat 2011 Çarşamba

12-Haziran-2011

 Türkiye’den Akpartiye 3.can…

 Milletimiz 12 haziranda oyunu 4 yıl emanet edeceği vekillerini seçecek. Millet yine vekillerini meclise gönderecek. Seçime yaklaşık 3,5 ay kaldı. Şimdiden hesaplar, anketler ve beklentilerde şekillenmekte. Akparti’nin seçimi kazanacağında hem iç, hem de dış konjoktür hem fikir. Sadece nasıl bir oranla kazanacağı konusunda farklı düşünceler mevcut. Ama %40-50 arası bir oyla kazanacağı tahminine de kimse karşı çıkmıyor. Kısacası halkımız Akparti’ye 4 yıl daha bu ülkeyi yönetme görevini verecek.
Akparti bir seçim galibiyetiyle çıkacak ama 2023 vizyonuyla yola çıkan Akparti için seçimi kazanmakla iş bitmiyor. Akparti bir dahaki seçime de en güçlü aday olarak girmek düşüncesinde. Bu düşünceyi başta R.Tayyip ERDOĞAN olmak üzere bakan ve milletvekillerinden de duyuyoruz. Ama böyle bir düşünceyi gerçekleştirmek için Akparti’nin “yetmez ama Akpati” diyenleri ne kadar memnun edebileceği önem kazanmaktadır.
12 Eylül referandumunda kendini belli eden ve “yetmez ama evet” diyen kesim Akpartinin %40’ını oluşturuyor yani yaklaşık %20 oy potansiyeline sahip desek yanlış söylemiş olmayız. Bu yüzdelik de Akparti’yi tek başına iktidar yapan kesimdir. Bu kesimin küstürülmesi Akparti’yi 2. Parti yapar. Peki Akparti ne yapar ya da ne yapmazsa bu %20’lik kesim Akpartiden başka bir liman arar?
Akparti iktidara geldiğinden beri 3 ana başlıkta özetleyebileceğimiz sorunlarla uğraşıyor. Bunlar:
 1-Demokatikleşme
2-Kürt meselesi
3-İnanç özgürlüğü
Şimdiye kadar hep Akparti bu sorunları çözebilecek tek parti yani “yaparsa Akparti yapar” zihniyetinden dolayı halkımız Akpartiyi 3. kez iktidara getirecek. Ama son zamanlarda bu kesimlerde bir rahatsızlık söz konusu. Akparti’nin bu sorunları hasıraltı ettiği ya da ilgileniyormuş izlenimi verdiği düşüncesi doğdu. O yüzden “yetmez ama Akparti” diyen kesimin 2015’te başka bir parti arayışında olacağı aşikar. Bu durumda merkez sağdan en güçlü aday Hasparti olacaktır. Tabi 2015’e kadar varlığını sürdürürse.
Akparti 2015’te tekrar iktidara gelmek istiyorsa kendine çekidüzen vermeli, Demokratikleşme, Kürt meselesi ve İnanç özgürlüğü konusunda atılacak adımları beklemeden atmalıdır.

11 Şubat 2011 Cuma

Eğitim sistemine sert bakış...

  Okuldayken hep muhalefet ederlerdi eğitim sistemi kötü diye. "Akparti eğitim sistemini altına üstüne getirmiş." falan. Bense onlara hep diyordum ki "Bakın Akparti okullar yapıyor, derslikler açıyor, resterasyonlar yapıyor, neyini beğenmiyorsunuz?" Bana çok manasız gelirdi bu çıkışlar sadece muhalefet etmek için söylenen şeyler zannederdim. Öyle değilmiş.
  İlçemizin merkezinde 2 tane ilköğretim okulu var. İlçemiz 9300 nüfusa sahip. Ben de o okulların birinde okudum. Bizim zamanımızda öyle her dönem ya da dönem ortası öğretmenlerimiz değişmezdi. Vekil öğretmenlik varsa bile çok az kullanılıyordu. Şimdiyse 20 tane öpretmenin en az 5-6 tanesi vekil öğretmen olarak çalışıyormuş. Bazıları 1 dönem bile bitirmeden okuldan ayrılıyor, o minik çocuklarımızsa bu durumda ne öğretmene ne de derse alışamadan ne yazık ki okulu bitirmiş olacak!
  Bugünse başka bir olaya tanık oldum. Olayın vehametini daha da artıran ve tam manasıyla içler acısı. Rekreasyon bölümü mezunu biri sınıf öğretmeni olarak pazartesi günü işe başlayacak! Bu insan eğitimin e'sinden anlamadığı gibi Rekreasyon bölümüne girmek için öyle ÖSS'den iyi bir puan almak da gerekmiyor. Yani herkes eğer fiziksel elemeyi geçerse o bölüme rahatlıkla girebilir.
  Sen ne kadar okul yaparsan yap öğrencileri rekreasyon mezunlarına emanet ediyorsan o okulun hiç bir önemi yoktur! Ne yapılırsa yapılsın, varsın bizim kişi başı milli gelirimiz 10000 dolar olmasın ama bu öğrencileri öyle başıboş bırakmayalım. Çok klasik ama onlar bizim geleceğimiz!

7 Şubat 2011 Pazartesi

isim benzerliği... (neden gamtozu?)

  Farklı olmayı ben istemedim ama insanız. Herkesin ayrı bir şekli, ayrı bir dünyası var. Kimsenin yaşadığı kimseninkine benzemez. Muhakkak benzer taraflarımız da olur. Ki çoğu filmde "aa benim de böyle başımdan bir olay geçmişti" ya da "ben olsam ben de böyle yapardım" dediğimiz replikler olmuştur ama herkesin ayrı bir dünya olduğu gerçeği de çok açıktır.
  Ben de farklıyım. Birilerinin taklidi olmayı da hiç istemem çünkü öyle olsa herkese aynı hayat bahşedilirdi. Hiç düşünmez, tartmaz, yapardık ne yapılacaksa ve yaşardık aynı sıradanlıkta ama öyle değil. Koyun da değiliz biri atlsasa biz de atlayalım. Çabam da bundandır. Allah herkese düşünsün diye akıl verdi. Bazı zamanlar da oluyor ki en orijinal diye düşündüğünüz şey aslında ne kadar da çok kullanılmış, söylenmiş, bestelenmiş. Bu nasıl bir hayat tokatıdır bilemedim. Hani insan kendini bir şey sanmasında mı atılır bu tokat ya da anlamadığım bir mesaj mı konduruldu. Bilmiyorum.
  En kötü orijinal, en iyi taklitten her zaman daha güzel durmuştur dünyamda. Adımı da ondan değiştirdim ama yalnız değilmişim...

3 Şubat 2011 Perşembe

komplo teorisi...

  Yeni Dünya düzeni kuruluyor. Yarı kanlı, yarı kansız tüm dünyanın gözleri önünde bir bir devrimler gerçekleşiyor. Kimileri bunu dikta rejimine baş kaldıran halkın sesi diyor, kimileriyse ABD'nin yeni bir hamlesi. Bense olaya bir üçüncü perde açmak istiyorum. Bunların hepsi Yeni Türkiye Düzenine hizmet eden olaylardır. Ve burada Türkiye'nin parmağı vardır.

  Bir olayda parmağınız olması için bazen hiç bir müdahalede bulunmayabilirsiniz ama örnek olursunuz. Türkiye son yıllarda müslaman memleketlere farklı bir örnek oluşturdu. Müslümanlıkla demokrasinin, laikliğin (gerçek laiklik) , ekonominin bir arada olabileceğini gördüler. Gizli odakların egemen olduğu değil de köy köy dolaşarak insanların derdini dinleyen yöneticilerin olabileceğini gördüler. Ankara'dan atıp tutan bürokrat, aydın ya da milletvekillerini değil Diyarbakır'da ciğeri yanan annenin sesine kulak veren yöneticilerin var olabileceğini gördüler. Türkiye sadece içini değil dışını da değiştirdi.

  Türkiye'nin 2020 yılında ilk 10 ekonomi arasında olacağını herkes tahmin edebiliyor. Bunun yanısıra Ortadoğu politikasıyla Türkiye'nin Ortadoğu'da AB'ye alternatif birlik ya da en önemli güç olabileceğini de görüyorlar. Bu devrimlerle ABD'nin etkisinin kaldırılması da söz konusu. ABD boşluğunu da Türkiye'nin dolduracağı da aşikar.

  Bu pencereden bakınca da devrimleri en çok destekleyen ülke Türkiye olsa gerek. Türkiye başbakanı Mısır cumhurbaşkanına "Git artık" diyorsa olaya ne kadar müdahil olduğunu ve bunu gizlemediğini de anlayabiliriz. Türkiye hem içeride hem de dışarıda gilzi odakların değil halkın iktidar olmasını destekleyen ve gerçekleştiren bir devlet konumuna gelmiştir. Aslında bütün mesele bundan ibaret...