kendimce... kendimden... yazabildiğim kadarıyla... aklıma takılanlar...

28 Şubat 2011 Pazartesi

Yaralarım...

Daha çok küçükken tanıştım onunla. İlk başlarda koltuktan düştüğümde hissettim onu. “Artık ben burdayım” diyordu. Ne olduğunu başlarda anlamadım, o kadar küçüktüm. Sadece biraz canım yanıyordu, sonra unutuyordum. Ben büyüdüm ama o değişmedi. Sokak aralarında koştururken çıktı bu sefer karşıma. Ne zaman yaramazlık yapsam hemen yanımda görürdüm onu. Sorardım niye geldin  diye. O ise bir derviş edasıyla “yaramazlık yaptın, ben o yüzden senin yanına geldim. Eğer uslu dursaydın gelmezdim.” Diyordu. Bazen küçük bir sıyırık olarak karşımdaydı, bazense aylarca iyileşmesini beklediğim  bir yaraydı o.
Yıllar geçti, ben daha da büyüdüm, hem uslandım da. Küçükken anlaşma yapmıştık “yaramazlık yapmazsan ben de senin yanına gelmem.” Diye, işte o yüzden daha rahat hissediyordum kendimi. Artık onu görmeyecektim. Yanılmışım. Ben nasıl uslandımsa o da değişmiş. Başka biri olmuş. Bir gün içimde bir acı hissettim. Düşmemiştim, hiç kanayan yerim de yoktu. Bu acının neden olduğunu anlamıyorken onu gördüm. Yanımda öylece duruyordu. Yüzüne kızgınca bakıp “neden buradasın?” diye sordum. Başı önünde, soruma da hiç cevap vermeden duruyordu.
“Hadi küçükken yaramazlık yaptım da geldin yara, şimdi niye buradasın?” şimdiki görevi de bu. Sebep yok ama acı var. Kanayan diz yok ama kalp yarası var…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder